NİHAYET ARZ-I ENDAM EDEBİLDİM –AFFOLA-
Pak sevgili, pek bi saygı değer, çok kıymetli günlükçüm. Bildiğin üzere uzuuuun uzun zamandır uğrayamadım. Halini hatırını sorup, bir ince belli de tavşan kanını içip, iki lafın belini karşılıklı kıramadık. Sebebi malum, iş, güç yanı sıra Bayram telaşesi vs. vs. vs. Ancak arz-ı endam edebildim affına sığınıyorum. Herkesler de olduğu gibi Ramazan ayında bendenizin de sindirim sistemi oldukça tembelleşti. Ve akabinde yine hastanelik oldum. Neyse ki tam teşekküllü! Hastanemizde oldukça iyi bir muayeneden geçtikten sonra sorunun ‘ bağırsaklarımın muzipliğinden’ kaynaklandığı kanısına varan dohtur amcaların ‘ az ye, sık ye, bol su iç’ talimatı üzerine evimizin yolunu tuttuk. Bu hadise arife gününe bir-iki gün kala patlak vermiştir…
Geçelim…
Arife günü öğlene kadar çalıştım ve öğleden sonrayı kendime tatil ilan ettim –Büyük büyük patronun pek hoşuna gitmese de.- Öğleden sonra çarşı pazar dolaşıp kendime bir güzel ciciler aldım. Aman yanlış anlaşılmasın bu çarşı pazar dolaşma işi öyle bir-iki saatlik bir iş değildi tam tamına beş buçuk saat süren, oruçlu halimle, çöllerde serap arayan mecnun gibi bir o yana, bir bu yana koşturmacası ve pek tabii tatlı telaşesi içinde yitip giden bir beş buçuk saat…
Son iftarımızı pek sevgili aile bireylerimle yaptıktan sonra kendimi kuaförüme aynı zamanda çok sevdiğim, samimi bir dostum olan hatun kişisine doğru giderken yolda buldum. Evden çıkarken saatin sekiz otuzu göstermesi, eve giriş saatimin en geç on buçuk olması gerektiğinin habercisi olsa da, evdeki hesap çarşıya pek tabii uymayacağından, eve giriş saatimin gece yarısını çoktan geçmesi evde ufak çaplı bir ‘kriz masası’nın kurulmasına neden olsa da, o geceyi en mesut ve en bahtiyar halimle sıcak yatağımda noktalamayı da başardım çok şükür.
Sabahleyin saat sekiz’i gösterirken mutfaktan yeni demlenmiş çayın kokusu, nar gibi kızarmış ekmeklerin albenili kokusu ile kol kola odamdan içeri süzülürken, hala uyumakta direnmek pek yakışık almayacağından, son sürat yataktan fırlayıp ‘sofranın en az rahatsız edilen’ köşesine rahatça ilişmenin zaferini bir kez daha yaşarken, tek tek mutfağa akın eden pek sevgili aile bireylerimin isyanı ve büyük tepkisi ile ‘sofranın en çok rahatsız edilen’ köşesine yani ‘çaydanlığa en yakın olan’ bölüme doğru transfer edildim. Bu demek oluyor ki; iş başa düştü. Bugün servisler bendenizden ne yazık ki…
Bayram sabahı döke saça da olsa, her işin üstesinden geldiğim gibi, bu işten de alnımın akıyla sıyrıldım. Pek sevgili aile bireylerim elbette ki beni yerime oturtmamak için isteklerini art arda sıralasalar da yılmadım. Ve başarıyla görevimi tamamladım. Pek sevgili aile bireylerim için kahvaltı şenliği, bendeniz için tam bir eziyet olarak geçen kahvaltının ardından abdestlerimizi alıp mezarlığın yolunu tuttuk. Ebedi istiratgahtan içeri girerken aklıma Adana’ daki mezarlıkta tabeladaki okuduğum yazı geliverdi. ‘BİZ DE GEZERDİK SİZ GİBİ, SİZ DE GELECEKSİNİZ BİZ GİBİ…’
Bekleyenlerimizi tek tek ziyaret ettik. Ruhumuzdaki derin boşluklarını, topraklarını okşayarak kapatmaya çalıştık, olmayacağını bile bile…
Kaybettiklerimizin yarası her ne kadar kabuk tutsa da, kabuğun altı hep kanıyor. Her geçen gün özlemimiz katbekat artıyor. Dudaklarımızda dualar, mekânlarının Cennet olmasını dilerken, duyguların dışa vurumu gözyaşlarımızda son buluyordu…
Eve dönüş yolunda herkes hiç kuşkusuz ahir ömrümüzün muhasebesini yapıyordu. Tıpkı benim yaptığım gibi… Bu ruh halimden pek kolay sıyrılamasam da, bugün nihayetinde Bayram’dı…
Biz de erken kalktık, en güzel giysilerimizi giydik ve pek tabii üzmedik annemizi Barış abinin dediği gibi. Pek sevgili aile bireylerimle bayramlaştık. Uzun uzun sarıldık bir birimize ve daha nice güzel bayramlara ulaşmayı temenni ettik. Sonra bendeniz bayram gezmelerimi hemencecik halledip, bekleyenimin yanına doğru yollandım. Kerem’i Aslı’sını bekliyordu. Çok sevdiğimiz arkadaşlarımızla beraber güldük, eğlendik… Ve bayramın birinci günü böyle bitti.
İkinci gün yine bayram ziyaretlerimizi yaptık. Ve akşam düğün için süslendik. Düğün salonunda Aslı ve Kerem karşılıklı göbekler attı, dans etti. Bizim için çok özel bir dans olmuştu bu.
Şunu itiraf etmeliyim ki; evlenenler ve düğün sahipleri en çok bu mutlu günün şerefine göbek atsalar da, benim en birinci göbek atmamın nedeni, Kerem’in feleğe atmış olduğu afilli çalımı kutlamaktı bir nevi. Yaşadığımız o karanlık günlerin acısını çıkarır gibi hiç durmadan, bıkmadan, usanmadan, gözlerimiz bir birine her değdiğinde her şeye ama her şeye inat gülümsüyorduk hayata…
Derken, Bayram’da bitti gitti, düğün de, tatil de…
Yine bir ‘işbaşı’ günü geldi çattı. Benim gibi hiç tatil yapamayan, haftanın sekiz günü, yirmi beş saat çalışan birisi için oldukça zor bir başlangıç olsa da ‘ ne yapalım, eppek parası’ demekten alıkoyamadım kendimi.
Eveeet sevgili günlükçüm, bir on beş günü özetledim sayılır. Arayı bu kadar açmak benim de hoşuma gitmiyor ama, imkanlar dahilinde, elim erdiğince, dilim döndüğünce gelip yazmak boynumun borcu. Anlayışın için teşekkür ediyorum ve şimdilik huzurundan ayrılıyorum.
Hoşça ve dostça kal.
Sevgiler en kocamanından…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder